16 Aralık 2011 Cuma

Biz büyüdük ve...

"Benim zamanımda" sözünü kullanmak yaş 30'u gösterdikten sonra daha çok dokunur oldu. "Gençliğimde" lafına "ben büyüyünce"den daha yakın olmaya hazır mı değilim bilmiyorum ama zaman öyle hızlı ve öyle dolu dolu değişiyor ki, zamanla beraber alışkanlıklar, yaşanabilenler, yaşanamayanlar, kısacası herşey değişiyor.
Son zamanlarda aklımı ilkbahar ve sonbaharla bozdum. 2011'in Kasım ve Aralık ayına aşık oldum çünkü. Yıllardır hasret kaldığım, çocukluğumun sonbaharlarına tekrar kavuştum. Kızıla kavrulmuş çıtır yaprakların üzerine doya doya bastım, dolabımın önünde "ne giysem" seremonilerimi bir kazak bir ceketle sonlandırdım, öğlen güneşinin keyfini, akşam ayazının ürperticiliğini, ansızın gelen yağmurla buğulanan araba camının keyifsizliğini, sonbaharın ne kadar keyfi ve cilvesi varsa hepsini yaşadım. 2012 Nisan'a göz kırpıyorum, çorapsız, ceket-bluzluk güzel havalarla gelsin, güneş bizi esir almadan önce aramızı yapsın, öyle gitsin :)
Sosyal sorumluluktan dem vurup küresel ısınmaya atlamayacağım buradan ama mevsimleri bile özlüyorsak, bu işte bir terslik var... İlkbahar ile yazın farkını anlamayan, mandalinanın sonbahar, eriğin yaz meyvesi olduğunu bilmeyen bir nesil gelirse, Türkiye'de olan 4 mevsim kitap bilgisinden başka birşey olamaz ki. Zaten erikler de yazı görmeden yumuşuyor, bari ayvalar Aralık'a ekmek olmasın :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder