26 Nisan 2013 Cuma

Nefes!

"Yapılacaklar listesi yapmak" yapılacaklar listenin üstü çizilmeyen yegane maddesi olduysa, aramıza hoşgeldin.
Biz "çok yoğun"larız...
Çok işimiz var, ama sor ne yapıyorsun; heyecanla anlatacak kaç şey var bilinmez...
"Neden yapıyorsun?" sorusu yeter devreleri karıştırmaya...
En önemli işimiz "yetişmek"
En iyi bildiğimiz şey "koşturmak"
En şikayet ettiklerimiz de bunlar, ne garip...

Benden tavsiye;
Yapılacaklar listenizin ilk maddesi "nefes almak" olsun...
İkincisi de "sevdiğinizi ve sevildiğinizi hatırlamak"
Unutuyoruz çünkü...
Ağızdan aldığımız kısa nefeslerle tek kişilik maratonlar koşmaya çalışıyoruz
Sonlara doğru sürünüyoruz
Sevdiklerimizi sürüklüyoruz
Maraton bitince biz çoktan bitmiş oluyoruz

Gökyüzü bizim için,
Rüzgar,
Yağmur,
Güneş,
Bulut...
Hepsi!

Bir solukta çekebildiğince içimize çekip, o nefesle içimizi çalkalamamız lazım.



Bunu yapmadıktan sonra; yeşil çaymış, maydanoz suyuymuş, detoksmuş...
Yalanın en kuyruklusu!
Ruhunun detoksuna çare bulmadan midenin detoksu "son moda" olsa ne çare?

Bahar geldi; gönlü ve ruhun ipini gevşetme zamanı...

Nokta :)

13 Eylül 2012 Perşembe

Özlem, heyecan ve bulut...

Zaman zaman çok yoğun yaşadığım iki duygu; özlem ve heyecan...
Sanki yıllardır tanıdığım, bildiğim, beklediğim ama ne olduğun bilmediğim "o şey" aniden karşıma çıkıverecekmiş gibi.
Böyle zamanlarda hemen kafamı sallar ellerimle düşünceleri savuştururum çünkü korkarım...
Bilinmezi beklemekten
Ya da ne beklediğimi bilmemezlikten gelmekten...
O zamanlarda gökyüzüne sığınırım,
Bir bulut seçerim, o olurum, akar giderim gökyüzünden...
Bazen bir kaç damla yağmur bırakırım topraklarıma...


19 Aralık 2011 Pazartesi

Ne yaşar ne yaşamaz...

2011 Nisan'ından pek gerçek bir hikaye...
Kahraman elbette ve yine ben :)

Ehliyetine TC kimlik numarası yanlış -öyle rakam kayması filan değil, baştan aşağı yanlış- yazılmış bir vatandaş olarak tikliyimdir, mutlaka bakarım.
Yeni gelen baro kimlik kartıma da baktım, nüfus bilgilerimin farklı olduğunu farkettim.
Barolar birliğini aradım "yanlış yazmışsınız" demek için.
Adam bana "imkanı yok "hanfendi" MERNIS'ten (Merkezi Nüfus İdare Sistemi) bakılıp yazılıyor, nüfus cüzdanınız yanlıştır" dedi.
"Olur mu öyle şey, 30 yıllık nüfus bilgilerim yanlış işte" dedim.
Sıra no, aile sıra no, hepsi ezberimde. Dedim ya tikliyimdir :)

Neyse, o MERNIS ekranını açtı, bilgileri beraber kontrol ettik.
Sonuç; nüfusa bağlı olduğum mahalle, aile sıra no, cilt no değişmiş...
Allahtan sıra no değişmemiş; sülaleye aradan adam girmemiş :))
Ve evet, bu durumda Nüfus Kağıdım doğru değil! :)

Ufak çaplı bir "Yaşar ne yaşar ne yaşamaz" olayının eşiğinden döndüm.

E-devlete güveniyorum, nüfus kağıdımı, ehliyetimi, pasaportumu değiştirmeyeceğim. Ama bir gün bir bankanın callcenterında bu konulardan gelecek güvenlik sorularına yanlış cevaplarımla takılmaktan çok korkuyorum :))))

18 Aralık 2011 Pazar

Zamanla ters orantı...

Herşeyin ilacı denen "zaman" bazı şeylerin ise tuzu biberi... Çünkü acı değil özlem asıl insanı için için kavuran. Zaman anca bencil duyguları örseleyen bir savrulma. Oysa o savrulmada özlem çığ gibi büyür. İlk başta acıyandan daha derinde, daha keskin bir yerler tıkanır. Nefessiz kalır insan. Hele özlenen bir insansa... Ve o insana, birileri senin için senin ona yandığın gibi yanana kadar kavuşamayacaksan... İşte o zaman insan, herşeyi tüm gerçekliğiyle idrak etmesine neden olan, kafasında gerçeğin "dank" ettiği yeri bulmak, itinayla yerinden sökmek, ahmak bir algılayamama haline geçmek ister. O "dank" eden yeri her seferinde itinayla aramak lazım, çünkü yer etmiyor mu melet... Her seferinde baştan, sıfırdan, hiç anlayamamaktan hiç unutamamaya giden yokuş yukarı bir yolda nefessiz bırakıyor insanı. Sonra arada kafasını çıkaracağı bir kuytuya yerleşiyor. Soğuk havada ağızdan alınan nefes gibi yakıyor ciğerleri.


Yine bir Aralık sonlanmak üzere... Tatsız anılar çift kale maça başladı, bir süre saha onların. İstesem de kovamıyorum. Bu şehrin en güzel manzarasının, vazgeçilmezinin, gerdanlığının, bir hayatın en kötü anıyla birleşmesini kimse anlamaz. Ben anlarım. Belki sen de anlarsın. Anlar mısın?


Kavuşmaya nazlananların özlemine, arabesk damarların inadına, özlemeyi övüp yere göğe sığdıramayan herşeye gıcığım, var mı itirazı olan?

16 Aralık 2011 Cuma

Biz büyüdük ve...

"Benim zamanımda" sözünü kullanmak yaş 30'u gösterdikten sonra daha çok dokunur oldu. "Gençliğimde" lafına "ben büyüyünce"den daha yakın olmaya hazır mı değilim bilmiyorum ama zaman öyle hızlı ve öyle dolu dolu değişiyor ki, zamanla beraber alışkanlıklar, yaşanabilenler, yaşanamayanlar, kısacası herşey değişiyor.
Son zamanlarda aklımı ilkbahar ve sonbaharla bozdum. 2011'in Kasım ve Aralık ayına aşık oldum çünkü. Yıllardır hasret kaldığım, çocukluğumun sonbaharlarına tekrar kavuştum. Kızıla kavrulmuş çıtır yaprakların üzerine doya doya bastım, dolabımın önünde "ne giysem" seremonilerimi bir kazak bir ceketle sonlandırdım, öğlen güneşinin keyfini, akşam ayazının ürperticiliğini, ansızın gelen yağmurla buğulanan araba camının keyifsizliğini, sonbaharın ne kadar keyfi ve cilvesi varsa hepsini yaşadım. 2012 Nisan'a göz kırpıyorum, çorapsız, ceket-bluzluk güzel havalarla gelsin, güneş bizi esir almadan önce aramızı yapsın, öyle gitsin :)
Sosyal sorumluluktan dem vurup küresel ısınmaya atlamayacağım buradan ama mevsimleri bile özlüyorsak, bu işte bir terslik var... İlkbahar ile yazın farkını anlamayan, mandalinanın sonbahar, eriğin yaz meyvesi olduğunu bilmeyen bir nesil gelirse, Türkiye'de olan 4 mevsim kitap bilgisinden başka birşey olamaz ki. Zaten erikler de yazı görmeden yumuşuyor, bari ayvalar Aralık'a ekmek olmasın :)

13 Eylül 2011 Salı

Unutulası...

Kararsız insanlardan nefret ettiğimi sanırdım
Meğer bu bir yanılsamaymış
Bu hayatta verilesi alınası bir tek karar varmış
Geris boşmuş...




Kendi tarihimin notu olsun bu...



5 Kasım 2010 Cuma

Hayatla didişen kim kazanmış, var mı bir örnek?
Önemli olan istediğini alacağına inanmak ve inat etmek
Ama kırmadan,
Diretmeden,
"İkna" ederek...

Öğrendim ki hayat gerçekten istediğine, gerçekten altından kalkacağına ikna olmadan, istediklerini istediğin gibi sunmuyor sana...

Minik sınavlar; dolambaçlı sonuçlar...

Hiçbiri tesadüf değil.

Olanlar senin başarın, olmayanlarsa aslında çok inanmadıkların...

İç ses vardır, bazen hayal kırıklığında bile konuşur seni sakinleştirmek dinginleştirmek için.
İşte o iç ses bilir hayatın sana vereceklerini...
O yüzden konuşur...
Yani konuşuyorsa vardır bir bildiği.

Kulak versen iyi yaparsın :)

Hayat sunduğu herşeyle güzel; baktığın yerden öyle görünmüyorsa yapacağın en kolay şey bakış açını değiştirmek ;)